insan küçükken, başından geçenleri ya gerçekten hatırlar, yada hatırladığını sanır. belki de bir kaç görüntüyü birleştirir zihninde, gerisini kurgular. Bazen de büyüklerinden dinledikleri yardımcı olur senaryoya; bir şekilde hatırlanır.
ben henüz ilkokuldayken babam yazları Türkiye turlarına çıkarırdı bizi. beş kardeş doluşurduk arabaya, şehirden şehire yol alırdık. çok zengin sofralarımız olmazdı. bazen bir sıcak çorbaya hasret kalırdık. cami avlusunda uyurduk bazen, bazen arabada, bazen de hiç tanımadığımız bir aileye tanrı misafiri olurduk.
işte o karelerden bazıları gözümün önünde: cami hasırı üstünde sineklerle verdiğim amansız çatışma, yol kenarında durup park ettiğimiz küçük beyaz arabamız, karpuz ekmeğe talim öğlen yemeğimiz, eski model negatifli fotoğraf makinamızla yakalamaya çalıştığımız pozlar.
ben henüz ilkokuldayken babam yazları Türkiye turlarına çıkarırdı bizi. beş kardeş doluşurduk arabaya, şehirden şehire yol alırdık. çok zengin sofralarımız olmazdı. bazen bir sıcak çorbaya hasret kalırdık. cami avlusunda uyurduk bazen, bazen arabada, bazen de hiç tanımadığımız bir aileye tanrı misafiri olurduk.
işte o karelerden bazıları gözümün önünde: cami hasırı üstünde sineklerle verdiğim amansız çatışma, yol kenarında durup park ettiğimiz küçük beyaz arabamız, karpuz ekmeğe talim öğlen yemeğimiz, eski model negatifli fotoğraf makinamızla yakalamaya çalıştığımız pozlar.
mutluyduk...
ne cep telefonumuz vardı, ne rahat bir arabamız, ne de pahalı kıyafetlerimiz. bizim için önemli olan o andı. aile olarak birlikte oluşumuzdu. neprut tepesinde putlara dil çıkardığım fotoğraf... ne kadar da mutluyum.
işte başka bir kare. yine bir şehirden bir şehire yol alıyoruz. ön koltuklara doğru eğilmişim. kollarımı dirseklerden dayardım iki koltuğa, kollarım uyuşurdu. karıncalar dolaşıyormuş hissi olurdu kollarımda. farklı bir zevk alırdım.
sürücü koltuğunda babam, yanında annem, bir yanımda iki kız kardeşim, bir yanımda iki erkek kardeşim. ön camdan yolu seyrediyorum.
bu yolculuklarda bildiğimiz bütün ilahileri söylerdik. arabamızın radyosu yoktu. kendimiz söyler kendimiz dinlerdik. yine ilahiler söylenmiş. ben yine kollarımdaki karıncalanmayı hissediyorum, babam "hadi kızım bir dua et bakalım diyor" canım böğürtlen çekmiş olacak ki; "Allah'ım bize bol böğürtlenli yollar nasip et" diyorum. çocuk aklı işte, herkes gülüyor.
bir sonraki virajı aldığımızda gözlerimize inanamıyoruz. yolun iki yanı böğürtlenlerle dolu. köylü kadınlar sepetlerini alıp gelmişler. neşe içinde topluyorlar rızıklarını. biz de durup iniyoruz arabadan.
ben duamın kabul olması bir yana, o güzelim böğürtlenleri görünce bir kat daha neşeleniyorum. hemen işe koyulup mideye indiriyoruz en olgunlarını. herkes yolun bir yanından bir yanına geçerek toplamaya devam ediyor, herkes neşeli...
bir fren sesi duyuyorum arkamda. dönüp baktığımda erkek kardeşimi görüyorum yolun ortasında, bir arabanın önünde. burnu kanıyor. bir kaç dakika önce ilahi söyleyen dudakları kanlar içinde. bunun bir trafik kazası olduğunu çok sonra idrak ediyorum. neyse ki hafif bir yaralanmayla atlatıyoruz kazayı. duamın kabul olmasına sevinmiyorum artık. tekrar yola koyuluyoruz, neşemiz tekrar yerine geliyor.
şimdi gülümseyerek bakıyorum o fotoğraflara. uzun zamandır çıkmıyoruz böyle yolculuklara. cep telefonlarımız var, rahat bir arabamız, pahalı kıyafetlerimiz...
ama bir şeyler eksik. bir parça huzur, bir tutam mutluluk ihtiyacımız olan...
Yorum Gönder