her şerde bir hayr vardır.

De omni re scibili et quibusdam aliis.

20 Ağustos 2010 Cuma zaman: 01:25 Gönderen mistrafantastic 0 Comments



( Birazdan okuyacağınız yazıyı Regina Spektor’ın Eet parçası eşliğinde okumanız tavsiye edilir. O yoksa 'two birds' olabilir. )

Çok değil yaklaşık 15 yıl evvel İstanbul’da bir gecekondu mahallesi…

Cumartesi günlerini severim. Pazar günü de iyi huyludur ama yerken kendimi durduramadığım annemin çilek reçeli gibi olduğundan bittiğinde boynuma yapışacağını bildiğim hüznün damağımda erkenden bıraktığı kekremsi tad yüzünden günü yaşamaktan alacağım haz saat ilerledikçe azalıyor. Velhasıl, günlerden cumartesi ve ben evin önündeki tahta sedirde oturuyorum. Bildiğiniz üzere oturmak asla tek başına yapılan bir eylem değildir. Ben de aslında biraz ileride ip atlayan Kıymet’leri izliyorum bir yandan da.


Onlara pekâlâ katılabilirim ama hem çocuk yaşta olup hem de bilinç düzeyiniz biraz daha yüksek olursa işiniz çok zor oluyor. Oynadığınız oyunlar saçma gelse de aileniz davranışlarınızdan kuşkulanmasınlar diye kendinizi bir hengâmenin ortasına atarsınız. Ve açıkçası bu olduğun yerde sadece ipin düzeyini değiştirerek oynanılan ip oyunları hep saçma gelmiştir bana. Bir de bazen şu ipi neredeyse göğüs hizasına çekmiyorlar mı ifrit oluyorum. “Yahu derdiniz ne sizin?” diye haykırasım geliyor kızlara. Yine de dışlanma korkusundan değil sessiz kalışım. Songül’ü kollamak için arada katılıyorum bu saçma oyunlara o yüzden sesimi çıkartmıyorum.



Songül bizim karşı komşunun kızı. Babam hep der ki “iyi insanların kıymetini bilmeli.” Songül çok iyi biridir. Bırakın çevresini, kendisine bile zarar veremeyecek kadar iyidir hem de. İşte tam da bu yüzden mahallenin ip atlama uzmanları tarafından sürekli aşağılanıyor. İyi insanların sürekli hor görüldüğünü de Peygamberlerin hayatını okurken fark etmiştim. Hangi gazete dağıtmıştı hatırlamıyorum ama evde benden başka kimsenin okumadığı bu kitaplar bir zamanlar en samimi arkadaşlarımdı. ( Bu arada yeri gelmişken değineyim. Kimseyi kınamamak gerektiğini çok geç öğrendim Songül. Hani o zamanlar bizim kızlara uzman der kafa bulurdum ya, hatırladın mı? Bir de baktım ki yaş ilerledikçe bir şeyin uzmanı olmanın peşine düşmüşüm. İp atlayasım var Songül; hem de çok fena. Eğer bu satırları okuyorsan senden bir ricam var: Kolla beni! )

İşte ben de bir yandan evin önünde oturmuş işini bilen bir koruma edasında Songül’ü kolluyorum, bir yandan da anneme kulak kesilmiş durumdayım. Annem mutfakta kurban etinin paylarını ayarlıyor komşulara dağıtmam için. Kızlar 6. Seviyeye yükselttiler ipi. Yani bel ile göğüs arasında bir hiza. “Cidden uzman bunlar ya” diye içimden geçirirken kızlardan birinin Songül’e yine ‘sümüklü’ diye hitap ettiğini duydum. Sonra diğerleri kahkahalarıyla katıldılar bu hakaret edişe. Babam der ki “Allah bizi kötülerden uzak etsin evladım”. İyi de babacığım ya kötüler sürekli burnumuzun dibinde bitiyorsa ne yapmalı? Tam kızların yanına gitmeye yeltenmiştim ki annem beni çağırdı.

- -Aslııı..Aslııııııı!

Yüksek sesle bana seslenilmesini hiç sevmiyorum ama bunu anneme bir türlü söyleyemedim. Daha fazla bağırmasın diye hemen annemin yanına gidiverdim. Zaten dış kapıdan içeriye bir adım atıyorsun mutfaktasın. Evet, haklısınız, evimiz çok kullanışlı. Annem et dolu bir tepsiyi elime tutuşturdu.

- -Kimlere dağıtacağını biliyorsun değil mi?

- -Evet anne.

Dışarı çıktığımda Songül’ü göremedim kızların arasında. Çok kızdım kendime ama iş işten geçmişti. Yanlarından geçerken kızlara müstehzi bir bakış fırlatmayı ihmal etmedim tabii ki. Bu Songül’ün intikamıydı.

Etleri teker teker dağıtmaya koyuldum. En son payı Songül’lere ayırdım. Kapıyı o açtı. Ağlamış olduğu çok belliydi.

- -Annem gönderdi.

- -Sağolun.

- -Ağladın mı sen?

- -Yok.

- -Yok yok ağlamışsın.

- -Ya boşver!

- -Olur öyle arada.

- -Evet.

- -Gel annem çağırana kadar oturalım biraz.

-Kapının önündeki merdiven basamaklarına oturduk. Kucağımda Songül’lerin et payının olduğu tepsi.

- -Et nasıl da kokuyor değil mi?

- -Evet.

- -Ya Songül ya! Anlat işte derdini.

- -Yok bir şey dedim ya.

- -Var ama biliyorum.

Aslında ısrarcı tiplere hep gıcık olmuşumdur ama işte kızlarla iletişime geçiyorsanız eliniz mahkûm bu metodu kullanmaya.

- -Kızlar yine uyuzluk yaptılar değil mi? Ya oynama diyorum sana şunlarla.

- -Ya Aslı, mahallede başkası mı var? Canım sıkılıyor hem evde.

- -Al işte sonra da böyle oluyor ama. Boşver o zaman. Takma onları. Duy, geç.

Songül ağlamaya başladı. İçim kıyıldı birden sanki.

- -Sümüklü diyorlar bana. Ama valla bak sümük falan yok yüzümde. Var mı bak?

- -Yani aslında biraz var sanki.. Şaka şaka. (kabul ediyorum bazen çok iğrenç şakalar yapıyordum. Üç erkek kardeşle yaşayınca onlardan bir şey kapmamak imkansızlaşıyor haliyle.)

- -Salak!

- -Şaka valla ya! Ya gül geç onlara ya. Kendilerine baksınlar. İp atlama uzmanları n’olacak! Sorsan Ömer Seyfettin kim bilmezler.

- -Kim ki o?

- -Yuh Songül ya! Neyse boşver. Üzülme bunlara.

- - Nasıl üzülmeyeyim? Hiç arkadaşım yok.

- - Ben ne güne duruyorum?

- -Ama sen hiç oynamıyorsun ki?

- - Tamam tamam. Artık oynayacağım. Ağlama artık ama nolur.

- - Gerçekten mi?

- - Tabii ki gerçekten. Sen benim hiç yalancıktan bir iş yaptığımı gördün mü?

“Yalancıktan mı?” derken gülümsüyordu. Bu iyiye işaretti.

- -Hem babam der ki..

- - Off Aslı yine mi ya?

“Ya babam boş laf etmez. Dinle bir. Babam der ki “dost hatrına çiğ tavuk bile yenilir.” Elimizde tavuk yok ama et var” deyip önümdeki çiğ eti ısırdığımda amacıma ulaşmıştım. Songül kahkahalarla gülüyordu artık.


Biliyorum o gün Songül’e sümüklü sıfatını yapıştıranlar bu yazıyı okuduklarında, eğer ne anlama geldiğini biliyorlarsa tabii, beni literallikle suçlayacaklar ama siz de benim değil bana o çiğ eti ısırtan zihniyetin utanması gerektiğini düşünüyorsanız bu yazıyı en az 100 arkadaşınıza forwardlayın. Şaka be şaka.. Onlardan olmamaya çalışın yeter.

Songül nerelerdesin?

0 Responses so far.

Yorum Gönder

    Öndeki blogu takip et!