yalnız hüznü vardır kalbi olanın
hüzün
öylece orta yerdedir
tuhaf bir yarma yaşanıyordur"
İ. Çiçek
Eylülün gelişi bir dökülmenin başlangıcıdır. Göğün toprağa, toprağın göğe, insanın insana akışı. Bedenin ruha ve toprağa dönüşü... Yere düşen bir yaprağın hüznünü taşımakla görevlidir bütün gözler ve insan yok oluşun duyumuyla sever ölen bir yaprağın sarısını. Neden bilmem bana hüzün hep suya karıştırabilen bir şey gibi gelir. Gözyaşına, yağmura, denize, nile gizlenen bir şey gibi ve dahası bir damla su bir kalp hüzünle içilir. Bardaktan boşanırcasına toprağa akıtır gökyüzü de kendi hüznünü.
"hüzün ki en çok yakışandır bize" diyor şair. Hüzün doğunun mesnevisi, siyah saçlı kadınların ağıtları, çocukların kahverengi gözleri... Hüznün rengi değişebilir elbette ama en çok çocuk rengidir "neden" diyen, en çok bir anne rengidir dua eden, en çok bir sevgili rengidir hüzün sevdiğini eylülde kaybeden ve hüzün en çok doğulu bir renktir aşktan geçen...
Suya karıştığı gibi kahveye, kahvenin rengine de karışacaktır şüphesiz...
Her insan kendi testisi kadarını içiyor...
Yorum Gönder