her şerde bir hayr vardır.

De omni re scibili et quibusdam aliis.

3 Temmuz 2010 Cumartesi zaman: 17:05 Gönderen mistrafantastic 2 Comments


1.

                                                                                                                                                                            Temmuz 4’

“Neyim var ki senden gayrı”

Buradayız işte dostum çünkü Yaratıcımızı üzdük, yedik o elmayı ve düştük.  Değer miydi bilemiyorum, hatırlamıyorum nasıl kovulduğumuzu cennetten ama seni hatırlıyorum, en çok seni!  O’nun “ben size demiştim” diyeceği gün gelmedi henüz ama yeterince çok şey söyledi, duyduk ve işittik dostum.  Biliyorsun değil mi? Gene de bizi seviyor, seviyor bizi değil mi? Seviyor çünkü sen varsın. Adını âminle söylüyorum, ben böyle diyince Allah kabul ediyor bizi yeniden, ediyorsa sırf sevdiğimiz için birbirimizi.

Buradayız işte dostum, yanı başında soluklanıyorum, ben duruyorum ama dünya acele kıyamete yetişecekmiş gibi devam ediyor. O durunca da biz… Biz devam edeceğiz değil mi? Edeceğiz. Öyle görüyoruz yarını, “sonsuzluk ve bir gün” diyoruz kalan zamanımıza. Dostum fen bilgisi sorusu gibi bakınca dünyaya, geçer not alsak da öğretmenin sevmediği çocuklar oluyoruz. Büyüklerimizi de sevmiyoruz zaten biz, küçükleri saymaktan utanıyoruz. Felsefeyi de sen sevmezsin, olduğu gibi kaybeden, mekânları cennet olsun, ikinci hepsi. Hayatın derslerini yolun köşesinde bırakıp;
kabir: müsait bir yer diye iniyoruz.

Buradayız işte dostum, ben senin gülümsediğin yerde bitiyorum. Gözyaşın nereye düşerse orada bir can suyu bulup, yaşamaya başlıyorum. Tuzlu bir tadı var bu hayatın, ondan olsa gerek kendimi en çok çöle benzetiyorum. Çöl: Kurumuş bir Deniz işte, tuzlu ve yalın. Akreplerin geceleri içimde gezindiği bir çölden bahsediyorum, soğuk burası dostum. Gündüzler yakıcı sıcak, geceler kırıcı soğuk. Anlamadığım şeyler de var.

Uzakta bir vaha. Çöl diyorum ya dostum; kuyu, kum ve mağara. Kuyu, az ilerde bir kuyu var. Kardeşleri Yusuf’un güzelliğine paha biçemeyince, o kuyuya atmışlar masumiyeti. Bekliyor Yusuf, bir peygamber utangaçlığında, bir çocuk duasıyla bekliyor. Öyle ki göğsüm çatlıyor onun duasında. Susuzluk dostum, sen olmasan zor, sen olmasan yağmur yağar mıydı onu da bilmiyorum.
Yusuf yıldızların kıskandığı güzel adam, bir peygamber. Ve sen… Senin güzelliğin de O’nunki gibi Allah’tan, Rabbimizden. Kumlarımın arasında Hacer’in ayak izleri de var, bir oğlun topuğu da. Hacer’in anne telaşını da taşıyorum sana bakarken.  Mağara dostum, kapısında örümceğin evi olan yer, içimize açılan bir yol.  Buradayız ve sen O’ndan bir selam gibi sen.

Bilirsin dostum, ben en çok yürürken benim. Sadece yürürken, “yürümenin dışında bütün eylemlerin adını kaçmak” koyarken, buradayız işte. Haritacılar, mezar kazıcılar, tüccarlar bu çölde işsiz. Gözü kapalı yürümek de mümkün yanında. Pazarı olmayan bir toprak dostum, gül satmayan bir çiçekçi, yere bakarak yürüyen bir adam, elinden tutulacak bir oğul, bir ömürlük hüzün, herkesin tok olduğu bir köy… Böyle şeyler de istiyorum.

Dostum,
Buradayız sadece ismiyle…
Sadece yürümek yetecek…




Y.Deniz Öz

2 Responses so far.

  1. yaslı gidilip şen dönülüyor denilen,
    ama hakikatte yavşak doğulup bit ölünen bir coğrafya ki,
    tarihini bilmediği için müdavimlerinin,
    coğrafyası yaban ellerce çizilen...
    bu ülke!
    üzerinde yürüyen her kalbin, aksa kadar hüzünlü olduğu...

  2. لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا (Tevbe, 40)

Yorum Gönder

    Öndeki blogu takip et!